AKIL, ZEKÂ, EGO
Bülent Çakır
civrilhaber@hotmail.com - 0542 612 59 75Oyun oynarken yarıştırmak nedir?
Çocukların ilkokulda başlayan rekabeti,
Ortaokulda görece daha iyi liseye girme,
Lisede yine ailenin istediği iyi bir üniversiteye girme yarışına dönüşüyor.
Çocuklar
Paylaşmayı,
Dayanışmayı,
Merhameti,
Saygıyı öğrenmesi gereken ilk eğitim dönemlerinde, yarışmayı, geçmeyi, yenmeyibaşarılı olmayı! Öğreniyorlar.
Sistem, arkadaşlığı değil yarışmayı teşvik ediyor. Notu yüksek olan, sınavlarda daha çok net yapan başarılı oluyor…
Daha çok net yapanın başarılı olduğu sistemde de çocuk, soru ve sorun çözmeyi öğrenmek yerine şıklar arasından tercih yaparak ezberlemeye yöneliyor…
Anne babanın başarı kıstası komşunun çocuğunu geçme, Öğretmenin ve okulun başarı kıstası etiketli okulu kazanmak olunca, çocuk da yarış atı oluyor.
Çocuklar çok erken yaşlardan itibaren rekabetle tanışıyor, çılgın bir rekabet ortamıyla kendilerince başa çıkmaya çalışarak büyüyor.
Rekabet duygusu içine giren çocuk, oyun oynama çağında geçmeyi, yenmeyi, yenmek için her şeyi yapmayı öğreniyor.
Öğrenmiyor,
Paylaşmıyor,
Merhamet duygusunu kaybediyor.
Başarı kıstasının -sadece - kazanmak ve kaybetmek olmasının sonuçları, sınav netleri ve karne notlarının sonrasında yaşanan üzücü olaylarla karşımıza çıkıyor.
Sistem bu.
Öğretmen, okul ve ailenin beklentisi bu olunca, çocukta ister istemez dişlilerin arasına giriyor.
Müfredat derslerine piyano, bale, satranç, basketbol, robot yapımı, kod yazımı, jimnastik, Matematik, İngilizce, Fransızca eklenince…
Okul dersleri arasında kaybolan, akşama kadar baskı altında yaşayan çocuk, okul sonrası ailesinin kendisi için uygun gördüğü özel ders ve kursların arasında top gibi sekiyor,
Uyku dışında kalan gencecik ömrünü ağır bir rekabet ortamında yaşıyor.
Bütün amaç; okul hayatı bittiğinde, ailesinin istediği öğretmenin gurur duyacağı, toplumda saygı göreceği statü sahibi bir çalışan olmak…
***
Çivril Belediyesi ve Milli eğitim Müdürlüğü Akıl ve Zekâ oyunları turnuvası düzenledi.
Çocukların okul ve özel derslerde yarıştıkları yetmiyor gibi, yenenin daha ‘akıllı ve zeki’ olacağı! bir turnuva.
Öğretmenlerin seçtiği çocuklar, rakiplerini yenerek dereceye girdi, birbirlerini ye(n)diler…
Sistem, bu sefer çocukları oyun oynatarak yarıştırdı. Hepsi cevher olan, her birinin ayrı yeteneği olan çocukları, sabahtan akşama diğerinden daha akıllı daha zeki yaptı…
Yarıştırdı,
Acımasızca rekabet ettirdi.
Organizasyon, keşke turnuva olarak değil de,
Sistemin, ailenin, öğretmenin dayatması altında ezilen, çocukluğunu yaşayamayan ve tüm öğrencilerin katıldığı, kimsenin kimseden daha akıllı ve zeki seçilmediği, arkadaşını yendiği için madalya almadığı çocukların, sadece oynadığı, oyun şenliği olsaydı.
Keşke o oyunları oynasalar, yine yarışsalar, birbirlerini yendikleri için değil, dostça oynadıkları ve turnuvaya katıldıkları için, arkadaşını yendiği için değil, paylaştığı, fikir alışverişi yaptığı, yardım ettiği için madalya alsalardı.
Aileler, öğretmenler müdürler,
Çocuklarla, yendikleri için değil, paylaştıkları, birbirlerine destek oldukları için gurur duysalardı.
Koca koca adamlar, çocuklara sadece akıllı ve zeki olmayı değil,
Merhametli olmanın da,
Paylaşmayı bilmenin de,
Saygılı olmanın da gerektiğini öğretse, anlatsa, yaşatsa, örnek olsaydı…
Her çocuk özeldir, her çocuğun kendine özgü yeteneği, kapasitesi ve hayalleri vardır.
ve her çocuk Akıllıdır…