27 Mart 2018 - Salı

NEDENSE HİÇ BİRİNE NASİP OLMAMIŞ

Yazar - Bülent Çakır
Okuma Süresi: 5 dk.
Bülent Çakır

Bülent Çakır

civrilhaber@hotmail.com - 0542 612 59 75
Google News

Üzerinde çalıştığımız bir haber nedeniyle uzun bir zaman yazmadık, yazamadık, bir müddet daha yazamayacağız...

Çivril gündeminde yaşananlar ile ilgili görüşlerimizi İnşallah Nisan ayı ile birlikte yayınlamaya başlayacağız.

Nisan Ayı gelinceye kadar stressiz, sıkıntısız yazılar ve konularla devam edeceğiz.

 

Bir varmış, bir yokmuş…

 

Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde; bundan yıllar önce, güzel mi güzel bir kasaba varmış.

 

Fakat bu kasabanın kötü bir özelliği de varmış. Bu kasabada insanlar ben iyi biriyim diyen herkese inanır, ne yapıyorsam sizin için yapıyorum diyen herkesin peşinden gidermiş.

 

Bu güzel kasabanın iyi yürekli insanları o kadar saf ve temiz duygulara sahipmiş ki, ceplerinden para çalan insanlara bile güler yüzle yaklaşır, onlarla sohbet edermiş.

 

Bu güzel yürekli insanların yaşadığı şirin kasabada, üç tane de cingöz arkadaş varmış.

 

Her biri, kendi işinden çok, yalan ve dolandırıcılık üzerinde uzmanlaşan bu üç arkadaş, her fırsatta, özellikle halkın kalabalık olduğu, cami gibi, düğün gibi, cenaze gibi yerlerde insanlara yaklaşır, onlara ne kadar iyi olduklarını, onlar için neler yaptıklarını anlatır durur, çaldıklarının fark edilmesinin önüne geçerlermiş.

 

İyi kalpli kasaba halkı da anlatılanlara inanır, Cingöz bu üç arkadaşa ‘iyi ki buradasınız, siz olmasınız ne yapardık’ der hayır!!! Dua ederlermiş.

 

Yine güzel bir günde, üç yakın arkadaş sözleşmiş ve şirin kasabanın sokaklarında yürüyüşe çıkmış.

Üç yakın arkadaş muhabbet ederken ne kadar yürüdüklerinin farkına varmamışlar. Az gitmişler, uz gitmişler dere tepe düz gitmişler. Bir de bakmışlar ki kasabanın hayvan satılan yerine gelmişler. Hemen kendilerine bir yer bulup dinlenmek için oturmuşlar.

 

Üç arkadaş bir yandan dinlenip bir yandan da birbirlerine anlattıkları yalanlar ile eğlenirken, arkadaşlardan birinin eline çivi gibi bir şey batmış. Adam olduğu yerde irkilmiş, eline bakan şeyin ne olduğunu merak etmiş. Toprağı eşeleyip eline batan şeyi bulmak istemiş ama karşısına demir kapaklı bir şey çıkmış. Adam arkadaşlarına dönerek:

 

‘Hey, ben burada bir şey buldum’ demiş.

 

Arkadaşları adamın ne bulduğuna bakmak için kapağı yerinden oynatmışlar. Bir de ne görsünler! Kapak açılmış ve karşılarına bir tünel çıkmış. Hepsinin içinde korku olsa da tünelin sonunda ne olduğunu merak ettiklerinden içeri girmeye karar vermişler.

 

Üç arkadaş tünelde karanlıkta biraz yürüdükten sonra bir kapı ile karşılaşmışlar. Zar-zor kapıyı açtıklarında bir de ne görsünler! Oda gibi bir yer, parıl parıl parlıyor! Parlamasının sebebi ise odanın içindeki çil çil altınlar, mücevherler, daha neler neler. Üç arkadaş ‘zengin olduk’ diye sevinip birbirine sarılmış ve en az bir saat sevinmiş.

 

Sevinçleri bittiğinde oturmuş, düşünmüşler. ‘Bu altınları buradan nasıl çıkaracağız’ derdine düşmüşler. İçlerinden bir tanesi fırlamış öne doğru:

 

Arkadaş: ‘Ben buldum. Ben kasabaya gidip atları alayım. Bu altınları da atlara yükleyelim.’

 

Hepsi bu fikre ‘tamam’ demiş ve arkadaşlardan biri kasabaya doğru yola koyulmuş. Kasabaya giderken adamın aklına kötü fikirler gelmeye başlamış. ‘Ben neden bu altınları üç kişi paylaşayım ki! Onları öldürürüm hepsi benim olur’ demiş içinden.

 

Kasabaya gittiğinde eşine bir sürü yemek hazırlatmış. Bu yemeklerin içine de en etkili zehirden koymuş. Amacı arkadaşlarına bu yemeği yedirmek ve onları öldürmekmiş. Atları da bulan adam tekrar arkadaşlarının yanına doğru yola koyulmuş.

 

Bu sırada altınların olduğu mağarada arkadaşlarını bekleyen iki adam da kendi aralarında kötü planlar yapmaya başlamış. ‘Biz neden bu altınları üç kişi paylaşalım ki?’ demiş içlerinden biri. ‘Geldiğinde onu öldürelim. Bütün altınlar bizim olsun.’ İki arkadaş diğer arkadaşlarını öldürmek için anlaşmışlar.

 

Arkadaşları elinde yemek tencereleri ile mağaraya girdiğinde iki arkadaş da kapının sağından ve solundan adamın üzerine doğru atlamış ve arkadaşlarını oracıkta öldürmüş. Artık altınların sadece ikisinin olduğuna sevinen arkadaşlar, karınları çok aç olduğundan hemen tenceredeki yemekleri yemeye başlamış. Yemekler zehirli olduğundan çok geçmeden bu iki arkadaş da ölmüş.

 

Böylece bir mağara dolusu altın, aç gözlülükleri yüzünden üç arkadaştan hiçbirine nasip olmamış!

#
Yorumlar (0)
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Tüm Yazıları